20 Temmuz 2011

Devam Ediyor

Her şeyi başlatacak bir cümle ararken aylarca “ne”leri göremeyip “nasıl”ların sorularına cevap bulmaya çalışırken daha fazla istediğim ve ya çoğul halden teke düşürmeye uğraştığım ihtiyaçlarımın kalanına da derman olamayınca bünye sinirli bir şekilde pes etti. Uzun uzun zamanlar ayırdığım ve büyük bir bölümünde yalanlar söylediğim çarpık iletişimlerimin sonunda beni getirdiği noktada derinlerde kimsenin kalmamış olması tek güzel haber. Ne kadar bedensel bir yürüyüş herkesin dönemsel vurguları arasında  olsa da kendine sen demeye başlayınca adımlar yönlerini değiştiriyor. Çok seviyeli dediğin onlarca düşüncenin arkasına saklamış sana hikaye anlatan canlıya bağlılığını bütün gücüyle koruyan iyilik sarhoşluğunun, sabah uyandığında gülmeyen yarına felçli gibi bakmana neden oluyor. Her ne kadar soyut her şeyden beslenen bünyemizi fiziki şartlara oturttuğumuz gerçeğini umursamaz takılsak da, başımızı eğip sesini dinlemeye başladığımız kalp atışları bizi kurtarmaya gelebiliyor. Unutmamak lazım..
Bunların hepsi geride kaldıysa biraz da yeni yeni şeylerden bahsetmek lazım. Kişisel olarak tatmin olmamı sağlayan en büyük etkenler bir tanesi, düzenli hayatın arasına sıkıştırdığım alışkanlıklar. Bunun kontrolünü elime aldığımda, sınırlarını kendim belirdiğim bahçemde oturduğumda huzurumu, aşıp gittiğimde ise heyecanı hissedebiliyorum. Nitekim İstanbul temposuna dikiş tutturduktan sonra söküklerle mutluluğunuzu katlayabileceğiniz bir şehir. İçindeysen ne mutlu sana.. Ritüelim ne olursa olsun ait olduğum ortamın dinamik olması beni tetikliyor. Motivasyonumu yüzeysel olarak çevremdeki her şeyden sıyırıp önüme koyduğumda daha çok “aslında” ile başlayan cümle kuruyorum. Bu da iyi bir şey..
Benim gibi ailelerinin son ve ya tek çocuğu olanlar en büyük özlemi hep küçük bir kardeş olmuştur. Biz büyürken anlatılanları bizimde birilerine anlatabilmeyi hep istemişizdir. Tek çocuk olanlara çözüm yolu anne ya da baba olmak gibi gözüküyor fakat son çocuk olanların abla ya da abi çocuklarıyla bu özlemi giderme şansı var. İtiraf ediyorum ablam ve abim evlenirken aklımda en büyük soru bunlar ne zaman çocuk sahibi olurdu. Sonunda ablam hasretime son verip beni dayılıkla şereflendirdi. Şimdiden bir sürü hayal arasından en güzelini seçip dakikalarımı ona bakarak geçirmeye başlamam, hayatımdaki bebek odası gibi oldu. Teşekkürler..




Keyifli günler..


5 Temmuz 2011

Küçük Şehirler


Küçük diye burun kıvırdığımız, bol önyargılı şehirlerimiz varya. Aslında onlar sessizliğin birer başkenti. Ne kadar kavimler göçü gibi zihinsel isteklerimize, fiziksel şartlar ekleyip yaşanılası şehirleri koca koca sürülerin içinden seçsek de, geri geri ürkerek adım atmaya başladığımızda sırtımıza değen iş şey, küçük şehirler oluyor. Ruhuna, temposuna, büyüklüğüne ve gizemine büyülendiğimiz şehirlerde nefes aldıkça rahatlayan, nefes verdikçe daha çok sıkıntı üreten bünyemiz, her zaman kendi yolunu bulmaya çalışmıştır. Şimdi senin ellerinde biriktirdiklerin ve başkasına dokunduğunda kirlettiklerin daha çok içerden bakmana yardımcı oluyorsa, çok geçmeden hatırladıklarınla yorulmaya başlayacaksın. Daha ucuza mutlu olabilecek seçeneklere sahibinden kelepir bir eşya gözüyle baktığında, dallarına bez parçalarını bağlamış oluyorsun. Ellerini açtığında ya da gözlerini kapadığında koyduğun engellerle zamana tutunuyorsun. Eşelediğinde daha derine, derini çarşaflara bulayıp ıslakttığında yastığını hep boşluğa hizmet ediyorsun.. Çok fazla önyargı var.

Şimdi küçük şehirde güneş batıyor. Nefeslere huzur bulaşmış, koyu bir ton şeciyor kendine gökyüzü. Karşı karşıya oturmak bile müthiş zevkli. Bir tür oyun, rüzgarın getirdiği sardunya kokusu. Nelerden eksik kaldığı bilememek, şüpheli travması. Her şeyin birazına tav olan ruh hali, düşerken dua eden insan dudakları sanki. İnatlaşmak her zaman bir seçenek, sıkıntıdan kaynaklanan.

Küçük şehirler, baktıkça büyüyen ufuk çizgisi.. Kimi zaman seni bölen kimi zaman kendine sen dedirtebilen sığınaklar. Çantada hayaller “ bir gün geri geleceğim” dedirten şehirler..



3 Temmuz 2011

Kitap Notları: Civa Sanrıları

Bohem hayatlar, güzel fahişeler ve devrimin kucağında Paris. Küçükken farklı görünen dünyada, inançlarını birleştirmiş aşık bir adam. İçine yerleştirildiği çiftlik evinden, dudaklarında veda ettiği kadına itaf edilen sanat ışıkları ve aşkını yönlendirmiş tanrının, sonsuzluğu reddeden zihnine resmettiği doğa izleri.. Louis Daguerre, belki de tüm hayatı boyunca onu takip eden bulutların gölgesinde güneşi yakalamış bir adam. Kalbini delik deşikken, içini ışıkla doldurduğu civa şişelerine bağlamış, tek bir kadınla kutsanmış yalnız bir beden. Ve beraber düğümlenmiş kaderlerin, asla ihanete uğramadığının büyük bir gösterisi.

Civa sanrıları, tarihsel boşlukların yanında bir çok gerçeği bizlere kazandıran bir kitap. Gözlerinizi kapadıkça heyecanını paylaştığınız sanatın doğum izleri..

Hızımı alamadım

Related Posts with Thumbnails