31 Ekim 2011

Müzik Notları: Empire of The Sun




Luke Steele ve Nick Littlemore ikilisinin, tanışmalarından 11 yıl, çıkardıkları albümün üzerinden 3 yıl geçmesine rağmen henüz çok büyük kitleler tarafından tanınmıyorlar. 2008 yılında kurulan Avustralyalı elektronik müzik grubu, Empire of the Sun, kısa sürede kendi tarzlarını hissettirmeyi başarmış sayılı müzik gruplarından.
İlk yayımladıkları şarkı olan “Walking on a Dream” hem müzikal hem de görsel olarak gelecekte bizi nelerin beklediğine harika bir başlangıç örneği. İkilinin defalarca üstünde durduğu aralarındaki müthiş kimya ile zıt yönden gelen iki ruh arkadaşının buluşması, müziklerine harika bir şekilde yansımış. Hayatımızda hep boşlukları doldurmak için kullandığımız müziğin, dokunsal ihtiyacını çok iyi kullanarak, söyledikleri gibi sadece “büyük şeyler” yapmaya çalışıyorlar. Bu kanıya ilk video kliplerini izleyerek varmak mümkün. Şu sıralar Amerika ve Avustralya arasında mekik dokusalar da yakın zamanda yollarının Avrupa’dan geçeceğine eminim..

Daha fazla merak edenler için 2009 yılında Prefixmag'e verdikleri röportaj

"Walking On A Dream"



"We Are The People"



"Standing On the Shore"




16 Ekim 2011

Derdimiz Ne?


Ne zamanın ne de vurgunun önemi var, benim cümlemin içerisinde. Dışarıda kendini boşluğa bırakmış damlaların bile hesabını tutamıyorsam, neden hep yanlış taraftayım diye bağırası geliyor insanın. Tamam planlarımın hezimetinden ben sorumluyum ama tekil olanı lanetlediğimiz bir dünyanın, çoğul olmaya zorlanmış beden yığınlarına tahammülüm azalıyor. Sadece terse adım atmaya çalışırken yediğimiz tokatın etkisiyle fark etmeye başladığımız bireysel hastalığımız, kıssadan hisse olarak damarlarımıza verilirse, biraz olsun iyi niyete tahammülüm artar diye düşünüyorum. Zira karşımdaki bütüne, paramparça olacakmış gibi bakıp kalıntıları arasında canlı aramak fazlaca zaman alıyor. Gece uyumadan önce bugün neler yaptım sorgusuna girenler varsa yazdıklarımı okumaya devam etsin, diğerleri asılı kaldığınız hava da karnını şişirmeyi mesele sayabilir. Bize karanlıkta görünen ve ne tür bir döngünün parçası olduğunu asla kavrayamadığımız sıkıntılar ile canımızı sıkmayı başarıyor olmamız sadece nedenlerle kısıtlanamaz. Nefrete buladığımız ve her saniye terk edip gitmeye dilendiğimiz ego parçacıklarının üstüne diken niyetine oturuyoruz. Birisi dışarıdan elini uzatsa bulaşık zihnin, dengesiz hallerini müzikle tıkayabiliyoruz. Ama siyaha adanan ve tavana bakarak aldığın karaların kaç tanesi açtığın avuçlarında gezinip dudağına ulaşıyor hesapladın mı? Sanırım aramızda utanmaz olan yok! Biraz sınır, neyin arkasında durduğumuzu göstermese ömrümüz vicdanın altında geçecek. Madem bedenimize karanlıkta dönüyoruz, gün boyu kaptırdığımız ve kapıldığımız şeylerin listesini yapsak ne kadar deli oluruz? Çözümsüz insan kusurlarına bizi alıştıran kendimiz değilsek çok fazla düşman var demektir. Geceler neye çare bilinmez ama gökyüzüne bakanlara boy aynası olduğu kesin..



Hızımı alamadım

Related Posts with Thumbnails