Günler geçtikçe artan özgürlüğüme
yeni evim de eklenince neşeli günler beni bekliyor diye seviniyordum ki
girdiğim buhranların arasından zor kurtardım kendimi. Özgürlük derken yanlış
anlaşılmasın. Bedeni beyinle karıştırıp düşündüğünü yapabilme yetisini özürlük
olarak tanımlıyorum bu aralar. İnsan merkeze aldığında kendini deniz feneri
gibi dikiliyor istekleri karşısına. Nereyi aydınlattığını görmeden ve aslında
zayıf cesaretinin kaybolmasına izin vermeden sadece seyrediyorsun kendini. Her
şeyin ilk adımdan ibaret olduğunu söyleyenler, ne kadar büyük bir yalana hizmet
ettiklerinin farkında değiller. Düzenden çıkardığında hayatını ne yöne
saptığının önemi yok. Beynin bilinçsizce komplo teorileri üretiyor kendini siper
ettiğin büyümemiş saplantılarına. Bunun içinde oyun oynamaktan mutlu ve bir o
kadar da deli ruh haline sahipseniz daha derin nefes almaya başlıyorsunuz.
Sıkılınca birleştirdiğin dudaklarınla kocaman cümleler kurup, şaşırınca da geriye
bakıp bir daha dönmeyeceğine yemin ediyorsun. Senin sokulduğun ve soktuğun
yerden çıkamama gibi bir olasılığın yok ne de olsa..
Yerden yüksekliğimi ölçmeden bir
elim cebimde düşme korkusuyla oynuyorum. Tamam çok derinlere indikçe
karışıyorum ama sabitini bulamamış biri
olarak asla kendimi asmıyorum. Bir taşın altında ya da omuzuma dokunan bir elin şaşkınlığı
arasında gelip gidiyor iyi niyetim. Kendimi model olarak sunduğum görseller,
zıtlık yarışındalar adeta. Sorgulamadan gündeme aldığım ve yargılayıp
hayatımdan çıkarmadığım onca şey var ki artık ortalığı toplamanın vakti geldi
de geçiyor. Ayrıntılara olan bağımlılığımı dizginlediğimde şeffaf bedenleri
parçalamaya başlayacağım. Benim gerçekle işim bitmek üzere, çemberi büyütmekle
daraltmak arasında ki tek fark korkularım. Oysa senelerdir onların üzerinde yaşıyorum.
Bu aralar sırtını dönüp gitmek ve gökyüzüne bakıp sırıtarak motivasyon
depolamak modaya, sürüye karışıp tasalardan kurtulalım. Şimdi hep beraber derin
bir nefes alıp istemediğimiz her şeye küselim. Kim bilir belki evrenle aramızı
düzeltiriz..
İyi geceler.