19 Eylül 2011

Adam Asmaca


Günler geçtikçe artan özgürlüğüme yeni evim de eklenince neşeli günler beni bekliyor diye seviniyordum ki girdiğim buhranların arasından zor kurtardım kendimi. Özgürlük derken yanlış anlaşılmasın. Bedeni beyinle karıştırıp düşündüğünü yapabilme yetisini özürlük olarak tanımlıyorum bu aralar. İnsan merkeze aldığında kendini deniz feneri gibi dikiliyor istekleri karşısına. Nereyi aydınlattığını görmeden ve aslında zayıf cesaretinin kaybolmasına izin vermeden sadece seyrediyorsun kendini. Her şeyin ilk adımdan ibaret olduğunu söyleyenler, ne kadar büyük bir yalana hizmet ettiklerinin farkında değiller. Düzenden çıkardığında hayatını ne yöne saptığının önemi yok. Beynin bilinçsizce komplo teorileri üretiyor kendini siper ettiğin büyümemiş saplantılarına. Bunun içinde oyun oynamaktan mutlu ve bir o kadar da deli ruh haline sahipseniz daha derin nefes almaya başlıyorsunuz. Sıkılınca birleştirdiğin dudaklarınla kocaman cümleler kurup, şaşırınca da geriye bakıp bir daha dönmeyeceğine yemin ediyorsun. Senin sokulduğun ve soktuğun yerden çıkamama gibi bir olasılığın yok ne de olsa..

Yerden yüksekliğimi ölçmeden bir elim cebimde düşme korkusuyla oynuyorum. Tamam çok derinlere indikçe karışıyorum ama  sabitini bulamamış biri olarak asla kendimi asmıyorum. Bir taşın altında ya da omuzuma dokunan bir elin şaşkınlığı arasında gelip gidiyor iyi niyetim. Kendimi model olarak sunduğum görseller, zıtlık yarışındalar adeta. Sorgulamadan gündeme aldığım ve yargılayıp hayatımdan çıkarmadığım onca şey var ki artık ortalığı toplamanın vakti geldi de geçiyor. Ayrıntılara olan bağımlılığımı dizginlediğimde şeffaf bedenleri parçalamaya başlayacağım. Benim gerçekle işim bitmek üzere, çemberi büyütmekle daraltmak arasında ki tek fark korkularım. Oysa senelerdir onların üzerinde yaşıyorum. Bu aralar sırtını dönüp gitmek ve gökyüzüne bakıp sırıtarak motivasyon depolamak modaya, sürüye karışıp tasalardan kurtulalım. Şimdi hep beraber derin bir nefes alıp istemediğimiz her şeye küselim. Kim bilir belki evrenle aramızı düzeltiriz..


İyi geceler.

6 Eylül 2011

Müzik Notları: Ne Dinliyor?-1


Lissie
Signer-songwriter, indie folk

Album: Catching a Tiger

Sahne ismi olarak Lissie ile bilinen Lissie Maurus (21 Kasım 1982 doğumlu), amerikalı bir folk rock sanatçısı. Dokuz yaşında Annie müzikalinde başrol oynayarak müziğe erken yaşta adım attı. Lise yıllarını bir sürü olumsuz olaylarla karşılaşan Lissie, Colorado State Üniversitesi’nde iki yıl geçirdi. Bu süreç içerisinde şehrin müzik altyapısını çok iyi kullanarak bir çok müzisyenle tanıştı. O dönem Amerika’nın gözde dizileri The OC, Veronica Mars, Wildfire gibi dizilerde “All My Life” şarkısının kullanılmasıyla yavaş yavaş göze çarpmaya başlayan Lissie, 2008 yılında myspace yüklediği şarkıları dinleyen Lenny Kravitz, onu Love Revolution Tour’ın açılışına davet etti. Daha sonra aynı yıl içinde DJ Morgan ile beraber yazdıkları “The Longest Road” şarkısı, Billboard Hot Dance Club listesine girmeyi başardı. 2009 yılında Band of Horses grubundan Bill Reynolds tarafından hazırlanan “Why you runnin” albümünde yer aldı. 2010 yılının başında Sony Music UK Columbia Records ile anlaşma imzalayan Lissie, o yıl ilk albümü “Catching a Tiger” yayımladı. Albümün ilk single ı “In Sleep”, Q dergisi tarafından “Track of The Day” ödülünü kazandı. Bu ödülle beraber İngiltere piyasasında ismini duyurmaya başlayan Lissie, ikinci single ı “When I’m Alone”, iTunes UK tarafından yılın en iyi şarkısı seçildi. Albümünde yer alan “Little Lovin”, FX’de yayınlanan Justified dizisinin 2. Sezon promosyonunda kullanıldı. Şimdilerde 2011 sonunda çıkartacağı yeni albümü “Fallen Empires” kayıtlarına devam etmekte.

Lissie’i daha da yakından tanımak isteyenler http://www.spinner.com/2010/03/03/sxsw-2010-lissie/ bu adresten verdiği röportajı okuyabilirler.



Dub FX
Beatbox, dub, reggae

Album: Everything A Ripple

Gerçek adı Benjamin Stanford olan Dub FX, Avustraylya’nın Melbourne şehrinde büyümüş dünya çapında bir sokak sanatçısı. Yaptığı müzik Avustralya sınırlarını zorlamaya başlayınca rotasını Avrupa’ya çevirir. İlk başlarda kendini Twitch adlı bir grubun içinde bulsa da, sokaktaki özgürlüğü ve olağanüstü yeteneği ona kendi yolunda gitmesi gerektiğini söylüyordu. Nitekim onu bu derece ünlü olmasını sağlayan, efekt pedalları yardımıyla sesini ve eşsiz yaratıcılığını kullanarak canlı müzik yapması oldu. Onu dinlerken müziğinde sokaktan gelen asiliğin ve özürlüğün izlerini fark edebilirsiniz.

Avrupa’daki ilk durağı Standford gezisi sırasında tanıştığı Shophana Sadia (şimdilerde nişanlısı) ile beraber göçebe hayatına devam eden Dub FX, dinleyicileri ile ilk buluşmasını Manchester de yapar. Performansları Sadia tarafından CD’lere kaydedilip konserleri sırasında satışa sunuluyordu. Özellikle “Everythinks A Ripple”,”Flow and Wanderin Love” ve “Time Will Tell” şarkıları bu sayede sokaklarda ününün artmasına yardımcı oldu. 2010 yılına geldiğimizde Dub FX, Melbourne merkezli müzik yapımcısı Sirius ile beraber çalışarak “A Crossworlds” adında 17 parçalık bir albüm hazırladı. Aynı yılın sonunda Dub FX ilk stüdyo albümü olan Everythink A Ripple’ı bitirdi. Albümdeki bütün sesleri Roland effects ve loop pedal kullanarak kendisi üreten Dub FX, bir bakıma kişisel resitalini bizlere sunmuş oldu.

Hızımı alamadım

Related Posts with Thumbnails