14 Mayıs 2012

Toz Toprak


Dean West

Paylaşmaktan hoşlandığımı daha önce söylediğimi hatırlamıyorum. İnsan neden özel olduğunu hissettiği kişinin arka planında mutlu  olabileceğini umar ki? Çok saçma.. Zaten sana bütün olarak verilmiş her şeyi başta kendin olmak üzere parçalamaya çalışarak amaca hizmet etmenin tatminliği sokuşturuyorsun düşüncelerine. Hayır, kimse yok karşında bunları kabullenmemeni sağlayacak. Elime ne mi geçti? Farkında olmadan ırzına geçen dakikalarından zevk aldığını saklamayacak kadar çok şeyi aldım içime. Belki sürünerek yol alıyorum ama parmağı kibir tutmuş çocuk işaretlerine odaklamıyorum da kimseyi.. Değer biçmek sorun değil çünkü dokunan herkesin bir şekilde ödüllendirildiği bir bedenin içinde yaşıyoruz. Sorun bundan sonrasına hizmet etmek ya da bir şeyler beklemekle başlıyor. Çünkü konumlandırırken rota sormuyoruz kimseye ya da özelleştirirken sıfat istemiyoruz kimseden. Ah yerlerimizi doldururken ki gururumuzu bir de okşatabilsek yüklemlerle.. İşte burada tıkanıyor yollar. Çünkü değişmezin içine girmek, karanlık odanın ortasında uyanmak gibi. Çok şey var çevrende, ama asla ışık yok, ışığın yok..

Geriye adım atıp, olgun taklidi yapıp, bir kaç tutamadığın nefesi paylaştığında rahatlayan belirtiler göstererek atabiliyorum nefretimi. Ama yine de değer verdiğimi paylaşmak istemiyorum. Hadi bencilliğin doruklarındasın, ruhunu hapse atsalar bedenim nerede diye telaşlanırsın deyin bana. Verdiklerimin hesabını tutmaya çalışmak saçma fakat aldıklarıma düşen sınırlı zamanı bölmeye de niyetim yok. Daha düşürdüklerim de var ki onlar çoktan toz toprak olup uzaklaştılar benden. Tamam belki toz toprak olmadılar sadece uzaklaştılar. Sonuç ? Zihinsel kontrol altına girmiş anıların akıbetini hepimiz biliyoruz. Biraz efkar için meze yapılacak olanları saklayarak rafa kaldırılmış değerler biçemiyoruz sadece. Fazlasına gerek var mı? Ben devam ediyorsam gerek yok. Olmayacakta.. 


8 Nisan 2012

Fazla





Günlerdir kafamın yerinden gittiği anlar dururken yine en ayık halimle, belki bu sefer daha derine inme günahını içimde saklayarak oturuyorum bulutlara. Neyi gördüğümün önemini yitirmemek için o kadar çok çabalıyorum ki, bazen ne görmek istediğimi bile unutuyorum. Kaybolup giden şeker taneleri  gibiyim. Sıcaklığınızda yok olmak mesele değil, geri gelememek üzüyor beni. Fazla değer dağıttığınızda içinizde bitiveren salak saçma düşüncelerin benden habersiz cesurluğuna atıyor bazen kafam. Kontrolü bana gösterdiğiniz günden beri böyleyim. Paylaştırdıkça ve en güzelini hediye ettikçe birilerine çalıntı izi vermemek için var gücüyle yorulanlardanım. Sebep?  İnsan asla bir soru uzaklığı kadar yaklaşmamalı birilerine. En hazırlıklı olduğun şeyin deriye dayatmasından acı çekecek olsak, dürüstlüğün önemi kalır mıydı? Sanki daha kıymetli şeyler varmış hissini ne kadar çok sevdiğimizi düşünürken tatmin olduğumuzu hangi duygularla geçiştiriyoruz merak ediyorum. Yönetim elinden alındığında bir şeyleri kaybettiğini bilen zihninin devam etmeyi başaran alçaklığını yüzüne vursalar tutunabilir misin? Kenara çekilip hayata çektirmeyi denemelisin! Birilerinin sana yol verdiğini anlayarak ezdirdiklerin ve kaybettiklerinin sayısı yok elimde. Ama miden kabarık ise cesetlere boş yer açmaya çalışma. Durdurulduğun anda yok olmaya başlayacaksın. Bu yüzden yarısı boş bazı insanların. Bu yüzden daha fazlası çok ya da adam gibi bir paylaştıran yok.. Yaklaştıkça kendini kaybeden bir mekanizmanın dayanılmaz monotonluğu içine sığdırdığımız düşüncelerimizin kaçını başkalarına parçalatmadan tatmin olabiliyoruz? Yıkılmaya geldiğin dünyadan bir başkasını isteme yanına! Seni ayakta tutana, kahramanına ve kusarak kutsadığın yarınlarına bulaştırma kimseyi.

Ne zaman inanmaya başlıyoruz? Hangi evresinde kabul ediyoruz hayal kırıklığını? Cevap vermeden bu kadar  cesur davrandığımızı biliyor muyuz peki? Kendimden uzaklaşmaya çalışırken ve acaba kime hizmet ediyorum diye düşünürken, milyonlarca ince çizginin üzerinde olduğumu  fark etmek hoşuma gitmiyor değil. Bazen aniden değişebilmeli bir şeyler.. Hep kenarlarda oturarak köşedekileri hayal eden o  suskun ama aslında en iyisi olanlardan bulmaya nereden başlayabiliriz? Fikri olan var mı? Hadi ama hepimiz biliyoruz, içindekileri yönlendirmeyi bıraktığında bölmeye başlıyorsun karşındakileri. Sana yetmez hiçbiri onu da biliyoruz fakat nerede sürtüyor ruhun farkında bile değilsin. Tek bir kelimeye şifre diyerek ibadet ediyoruz. Onun yaltaklığına güvenen milyonlarca insanın canlı olarak nitelendirildiği bir şehrin en salaş sokağında evimiz. Aranızdan geçerken olabileceklere hizmet etmem gerekiyorsa, canavarları özleyen bir ruha bakıcılık yapmak zevkim olarak kalsın. Bölüyorsam aptalım fakat sen parçaladın, ben sustum..

İyi geceler.


26 Şubat 2012

Tadını Çıkar

Artworks - Louise H - Le Turk



Durduruyor muyum seni? Cevap ver! Her seferinde sızıp gittiğimi neden gözüme sokuyorsun ki? Belki sonucu düşündüğümüzde esir olduğumuz şeylerin listesini tutsak, ardımıza nasıl baktığımızı anlayabiliriz. Yine de kaybolmadan önce söyleyeceklerimi dinlemeni istiyorum. Hazır kimse yokken, bir bedenden daha fazlası olmayı süresiz ret ettiğimiz için sarılalım birbirimize. Hem kıyıya vuran dalların fırtına sessizliğini yaşamamış olurum. Sırları karıştırınca ya da dev aynanın karşına kıyafetlerinle çıkınca hep aynı duyguyu yaşamaktan bıkabilir mi insan? Sıraladığımız nedenlerin arasından çıkarcı davrananları sevmemiz, bence özür dilemeyi bağlayan ve çark etmeyi basamak sayan zihniyetin kökünü oluşturmakta. Hani sen kapıdan çıkıp giderken arkana bakmadan ağlıyorsun ya, hayatına tokat atana hak etmediğini vererek kendi hakkından çalıyorsun ya.. İşte tam o sırada tohumluyoruz sabahın ilk ışıklarına.. Nereden geleceğini bilmediğim sözcükleri kafamda sıralayarak güzel bir gün geçirebiliyorsam, hangi dünyada olduğuma karar vermeyeceğimi herkes fark edebilmiştir sanırım. "Tadını çıkar" gibi bakıyorum ardından. Bir tutam şeylerin arasında elimin ne işi var diye sormuyorum bu sefer kendime. Dilimin neresinde olduğunu bilmediğim mecralarında yeni bir şeyde aramıyorum. İnan.. Aslına bakarsan güzün içine bu kadar sarı bulanmış bir pazar gününden çok da fazlasını hak etmiyorum. Dönemeçler diye diye hangi ahlaksızın sırtına yanaştığımızı unutsak da yüz yüze kaçacak yer sayısını azaltabiliyoruz. Saklanacak yerimiz var biliyorum ama çepere yaklaştıkça tuhaf bir koku geliyor burnuma. Daha fazlası olduğunu anlayabildiğin kadar yanımdasınız zaten kafa yormaya gerek yok. Çok laf soktukça ne kadar daha içime kaçtığının farkına varıyorum. Ruh orospuluğu da tam burada başlıyor zaten. Almak için vermeye başladığın da.. Tam bu yazı kadar uzaklaştım herkesten, ikinci tekil kişiye seslenirken yine karşıma oturdum. Resimdeki yedi farkı bulmaya çalışırken, sadece insan biriktirmekten başka bir şey yapmadığımızı fısıldıyorum kulağına. Duy beni! 

Pazar günüme bulaştırdıklarım hep değerlidir. Öyle de kalacak..
İyi geceler.

Oh Land - Wolf and I


16 Şubat 2012

Ters Orantı




Nerede kalmıştık? Unuttum.. En çok girenden başlayayım o zaman. Benim gölgelerim var. İnanmıyorsanız tek tek ispatlayabilirim. Gün batışına kir bulaştırınca ya da beyin uzuvların arasından egonu uzattıkça yaşlanmıyorsun. Anlasana! Geriye dönük aldıklarını, sağa sola bulaştırarak yaş kazandığını sanıyorsan, elbet bir gün sen de kusacaksın o korkuluktan sarkarak. Kendini uzaklaştırmak için tuttuğun arkadaşlarının eline sürülmüş basit bir tesadüften daha öteye geçebileceğini mi sanıyorsun? Ya da aldığın kararlar.. ‘Hepsi mi?’ diye bakma gözlerime. Sen kendinden utanıyorsun ve en kötüsü de anlamaya devam ediyorsun. Seni kör edip beynini ezsem ne kadar mutlu olacağımı hesaplayarak bile zamanımı çalabiliyorsun. Yapma.. Kendimden başlıyorum, gerisini getirememeyi boş ver, ileriye gitmemin tek suçlusu sensin.. Evet taşınacaksın ama önce ben bitirmeliyim ya da hiç başlamamalıyım. Çok görev alırsak ne kadar yükseliriz diye düşünen bütün düz mantık canlılar hakkında öyle sempatik düşüncelerim var ki sanırım bu dünyadan ayrılırken yanıma bile alabilirim onları. Hem bir gün durursam, yanımda gülünebilecek bir şeylerin olması gerekmez mi? Ayinime davet ediyorum sizi.. Bir şarkıya 150 kelime sığıyorsa eğer, hayatıma ters orantı yapacak kadar şeyi nereden bulabilirim diye kara kara düşünüyorum. Hayır, yardım etmeyin! Ben zaten karışıyorum hayatınıza siz isteseniz de istemeseniz de. Ben zaten ön sıradan yer buluyorum kendime sen en kötü performansını sergilesen de. Merak etme.. Bitiyor diye üzülmeyin, tükenmemeye o kadar çok alıştırıldık ki öldümüğüzde ot olarak tekrar doğacağımızı düşünen dedelerin torunlarıyız. Sonsuzluğu yapıştırınca karakterinin üzerine, kukla gözükmemek için yaptıklarınla daha çok yok oluyorsun. Farkına var! Aldığım kararın izlerini hayatımın her yerine özenle taşıyabildiğim için azim notumu yükseltsem de içerideki işçiliğe gereken saygılı göstermediğim için hep yarım kalıyor rüyalarım. En güzel yerine biber süren anneler kadar istikrarlı olsam, sürünebilen varlıklar arasında yerimi sağlamlaştırmış olurdum. Bir de kapıdan çevrildiklerim var ki, onlara zamanımın kodlarını vererek nerede olduklarını hatırlatmaya çalışıyorum. Benim görevim ortaya çıkarmak olsa başımı kuma gömerek sana ‘seni seviyorum’ derdim ki senin kelimelere sadık kaldığından çok kendime saygım var. Yapmıyorum.. Belki kenarda durunca daha heyecanlı geliyor olabilir size hayat ama içinize aldıklarınızın uçlarına bu kadar itaat ettiğinizde, siyaha saplananların dürüstlüğünü saatlerce tartışabilirim. Sıraladıklarının ya da değer biçtiklerinin içinde kimlerle yattığını ben biliyorsam sen ne hissediyorsun? Aldatma.. Sana arkamdan iş çevirmen için tek bir şans veriyorum. Sakın kullanma!


Tükürmediğimi yalamak en güzeli..
İyi geceler.


4 Şubat 2012

Doğum Günü


“İşte geliyor! Yıldızların arasında, dünyaları yutarak, atomlardan, güneşlerden enerjiyi emerek, işte geliyor! Kurşunlar öldürmüyor onu... köpekler ısıramıyor! Sağduyunun sesini dinlemeyi reddediyor! İşte, şimdi de bir hidrojen bombasını yuttu. Ah, Tanrım, geliyor... bizim tarafa! Kabus asteroid, manyak vakum, trans-kozmik serseri! Durduramıyoruz onu. Fotonlarla sarhoş oluyor, zehirli plutonium’dan pizzalar yiyip semiriyor. Petrolümüzü istiyor, güzelim kömürlerimizi istiyor, Graceland Birinci Hava Birliği’ni, askerlerin iplere astığı ıslak çamaşırları bile istiyor. Her ergi yalayıp yutacak, her voltu çiğneyecek, meğer ki... İşte, manyetik lazer filemizi parçaladı. Dikenli tellerin yararı yok, napalm ona bir ziyafet! Kurtulamıyoruz, yönünü değiştiremiyoruz... onu ancak bu küçük çocuk durdurabilir!”

Küçük çocuk, 20 yılını da yanına alarak büyümeye devam ediyor...
İyi ki doğdum.

Hızımı alamadım

Related Posts with Thumbnails