30 Ekim 2010

Kalp Notları: Ben

Ne kadar yazabilirim bilmiyorum. Aslında yazmak da istemiyorum sanırım. İçimde birşeyler çekiliyor istemeden.. Düşünüyorum.. şuan bana bakan çarşaf kadar sade olabilmek için neler  vermezdim. Ne çok şey yapardım şu yastığın içindeki pamukların yumusaklığında kalbimi uyutabilmek için.. Kimsesiz bu aralar, sabihinin güvensizliği ile birkaç atımlık sabrıyla savaşıyor. Cevap bulmak değil görevi ama kölesi olduğu aşkının kasvetli soruları arasında boğulmakta istiyor..  “geceler bu şekilde bitmesin , benimki de kimsesizliğe sitem yalnızlığa naz..” bunu yazalı yarım saat olmadan, böyle bir yazıya başlamak acı bir tesadüf olsa gerek. Kalbim başkası için atarken meğer bir yandan yalnızlıkla cilveleşiyormuş.. Bu kadar çok seven biri olunca karşındakinin önemsediği detaylara kayıtsız kalmak imkansızdır. Onun on parçaya böldüğü hayatı ben bin parçaya bölerim her parçayı defalarca düşünürüm ama sen bilmezsin ya da bilmek istemezsin. Günün yorgunlugunda saatlerce ismini sayıklayıp, defalarca arkaşdaşlarına onu anlatmaya çalışarak, sürekli seninle olmayı denesemde, ciğerlerimi yakan sensizliğimle koşarken odama, bir tebessüme muhtaç olmaktan korkmayarak tüm özlemimle karşına çıkarım. Öfkeni, sinirini, beni asla anlamayışını birleştirip örtenken kalbini benim varlığıma, biryerlerde terkedilmiş cocuklar gibi sinip, içime akıtmaktayım yıllardır süren yalnızlığımı. Her saniye senin iyiliğin için savaşırken tüm dünya ile, senin benim yaramın üstüne  çıplak ve duygusuz ayaklarınla basman..
Hiç bu kadar kötü rüya görmemiştim. Yattığım sanki yatak değilde, kabusların yapışkan kollarıydı. Nasılda delik deşik etti savunmasız hatıralarımı.. Aramızdaki her metreye düşmanım sevgilim.. Bilmiyorsun ki kalbimin nasıl çırpındığını, göremiyorsun. Ben bakamıyorum sana, izin vermiyorlar yanında olmama. Kalp kırıkları sahiline tüm sevgimle çıkartma yaptım, zaman kurşun yağdırıyor üstüme, kilometreler mayınlamış her tarafı, dikenli bedenler var aramızda.. Tek silahım aşkım, rehine geleceğimizin dokunaklı topraklrında öldürülmek istenen sen, ölen ben.. Gözlerimin içine doluyor, her gülüşünün tozlu kıvrımları. Çok hafif bir esinti var, beni alıp bir yerlere getirenlerden değil ama, içimdeki ateşe kur yapıp daha çok alevlendiren bir nankör o.. Ölüm bu kadar yakınken ve sen hissediyorsan ayak parmaklarından başlayıp tüm vücuduna yayılan uyuşmayı, ne kadar içtiğini bilmeden kusuyorsan her kalıntının üstüne ve bakabiliyorsan o aynada dolan gözlerine.. Korkma taner bir adım daha yakınsın artık yakın olamayacağın herşeye..
Odamda kendi silüetim dolaşmakta, dünden kalma izler her var yerde. Solurken acıyı sormazsın kimseye, hesap vermezsin hiçbir organına.. Kalbin sensizlik pompalar zihnine, düşünemezsin.. Düşünmeye çalıştıkça kaybolursun, kaybedersin kendini.. Çocukken pencere önünde beklediğimiz sevdiklerimiz için akıttığımız zamanların işlediği hayallere tuttururum seni. İsteriz, isterim banane, hayatımda kaç kere kendimden fazla isteyebilirim ki birini? Kaç kere gecemi onunla bitirip, sabahın ilk ışıklarında onu öpüp uyanabilirim, neden her gece şükrederim  senin olduğun hayata, nasıl nefes alırım o rutubetli sensizlik zindanların saniyeye çeltikli duvarları arasında..
Bu sabah sensiz uyandım sevgilim.. Çok kızdım kendime.. parfümünü kokladım.. her yerime sinmişsin, ellerin göğsümün üstünde, kulağını kalbime dayamış uyurken, ben kıpırdıyamam ki, kalkıp gidemem ki  o yataktan.. Bu sabah güneş utangaç sevgilim..     boğaz her zamankinden daha hırçın, içine sıkışmış utangaç yansımaların flu lanetleriyle evcilik oynuyor. Bulutlar, grisine bağımlı , en ıssız dumana özenti , ruh halime arkadaş ama içindeki tabloya piç olmuşlar gibi en fazla yeri kaplama derdinde. Her yer çizgilerle dolu, birleştirilmeyi bekleyen kayıp çizgiler.. hayalinde karalamaya çalıştığın karakterlerin silik bulmaca parçaları gibi duruyorlar karşımda. Biryerlerde kaybolmaya ihtiyacı var bu bedenin. Nefesini akıttığı havaya kusup, canını daha fazla yakıp acıya odaklanmalı. Bu kadar sakinken yeniköy nerde benim kavgam diye bağırası geliyor insanın. Sonra nietzsche den cümleler geliyor aklıma, susup yoluma devam ediyorum. En sevdiğim bankı görüyorum, kimseler yok yanında.. Hep senle beni hayal ettim ben orada, hep ellerini hissettim o yaşlı tahtaların derin çizgileri arasında.. Hep  bizi düşündüm.. karşısındaki ağaç kadar yaşayabilcek miyiz diye sordum kendime..  Hafifçe gülümsedim, arasıra geliriz o ağacın altında oturur ona arkadaşlık ederiz dedim kendi kendime.. bir kişi yetmiyor iki kişi kucaklarız onun emektar koca gövdesini diye umut ettim hep..

Şimdi kendimi biraz yok etmeliyim, nefesimi tutup ne kadar yaşabileceğimi görmem lazım.. Ben yokken bu sözcüklerin hepsi sende kalsın olur mu sevgilim..

“küçücük bir çocuk doğdu o gün, geceleri erkek, zamanın namlusunda ürkek ve sana olan aşkıyla herşeyden gerçek..

Hoşça kal..

20 Ekim 2010

Kalp Notları: Seni Seviyorum

Sızlayan ellerimle yazıyorum, gölgesi düşmüş kalp kırıklarımın matemli yalnızlığını. Acı yükseliyor yumruk duygularımın, sızlayan damarları arasından. Ufak çarpıntılar düşüyor, keşke yanımda olsan aşkım.. Dönüyor bir şeyler, ne başım ne dünya.. Küçücük ellerimden alınan, paketi açılmış çikolatanın, zihnimdeki çok istekli zamansızlığın acımasız gerçekleri var. Bilinmeyene savaş açmak değil , o puslu havada gökyüzüne atılan utangaç bakış. İçkinin ilk yudumuyla son yudumu arasında dudaklarımdaki cam bağımlılığını ölçen tutkulardan uzakta, üç dört ağacın arasında, zifiri karanlığa basıyorum ruhumu, süzülen yaşlarımın tuzlu hisleri arasından fısıldıyor adım aralıklarım..
Seni seviyorum..

Yaşaran gözlerimle yazıyorum, bir okul sırasına kazınmış baş harfler kadar derin izlerim. Saçına karışan rüzgarın, havayla paylaştığı tel tel kokunun, bir görünüp bir kaybolan bulutlu hava yıldızları gibiyiz.. Bir şekilde derimin altına giren tınıların, ilkbahar kuşlarının söylediği aşk şarkılarına karışası var.. Yeşilini zamana satan güzü sarıya boyayan yapraklar arasında, küfürlü istanbul temposunun kiremit kokulu salaş sokaklarında, yüksekliğinden korktuğum duvarlarına karalamışlar sözcüklerimi..
Seni seviyorum..

Titreyen bedenimle yazıyorum, yarıda kalmış her şeye söverek, geçiriyorum orospu olmuş zamanımı. Yol kenarlarında ruhu sıyrılmış, canı sökülmüş, tek atımlık kalp atışımla yaşıyorum. Sevmeyecek derken içilen son biranın rengine sığdırmak istiyorum sonbaharı.. Birkaç hırçın dalga sonrası beliren deniz köpüklerine, akşam üstü güneşini sürüp, hala yanımdasın duasıyla kapıyorum gözlerimi. Bir çocuk arabasını karşılıyor bedenim, ufak bir gülücük yakalamak için eğiliyorum yokluğunun üstüne. Yönlendirmeler, yansıtmalardan alacaklı, kuruş hesabı soran pinti kaderin hesap defterinde arıyorum aşkı. Dün koynumdaydın..
Seni seviyorum..

Aşık olan kalbimle yazıyorum, yalnız uyuduğum gecelerden kalma bir saplantı. Gelmeyeceğini düşündüğümde, yanıma kağıt kalem alır, salıncak bir ruh tahtası bulur, hislerimi üzerine oturttuktan sonra, gecenin şerefine yavaş yavaş nefes almaya başlardım. Gittin deyince, çekilen göğüs kafesimin boşluklarında gömülü huysuzluğunda, geceye bulanmış siyah martılar görürdüm. Günaha kanat çırparlar o saatte, görünmeyenle beslenip, umutsuzluğa göç ederlerdi.. Sevdiğim tek şey var o zamanlardan. Güneşin, tüm aşağılık hakaretlere rağmen, ağır ağır, her saniye büyüyerek, ışığına senide katarak içimde yeniden doğması..O zamanlar da söylerdim aşkım,
Seni seviyorum

Ölmek istiyorsun..
 Senden ricam bensiz ölme olur mu?


Green Eyes

Honey you are a rock
Upon which I stand
And I come here to talk
I hope you understand

The green eyes
Yeah the spotlight
Shines upon you

And how could
Anybody
Deny you

I came here with a load
And it feels so much lighter
Now I've met you

Honey you should know
That I could never go on
Without you

Green eyes

Honey you are the sea
Upon which I float
And I came here to talk
I think you should know

The green eyes
You're the one that I wanted to find
And anyone who tried to deny you,
Must be out of their minds

'Cause I came here with a load
And it feels so much lighter since I met you

Honey you should know,
That I could never go on
Without you

Green eyes, green eyes, ohohoh...

Honey you are a rock
Upon which I stand.

13 Ekim 2010

Hayal Notları:Yalnız Adamın Günlüğü

Altıgen sınırlar var her yanımda köşelerini bilmediğim kenarlar acıtıyor ruhumu. Hizaya dizilmiş askerler gibi simetriğiz, disiplin içip sabahları demir ayazını yanağımıza bastırıyoruz. Kimler gördü içtiğin son sigarayı? Bir kuşun insaflı bakışlarına mı sığdırdın pişmanlığını? Yoksa istemeden sürttüğün ayaklarının geri gelmeyeceğini mi düşündün? Peki o eski binanın gölgesinde hangi yağmurdan kaçıyorsun? Rutubet kokusuna nispet eder gibi soluyorsun sabitliğini..Geçmişin şuursuz yoğunluğuna dayadığın sırtın, o soğuk duvarların ciğerine akıttığı yağmur damlaları kadar sinsi. Sen sevecen bakmamalısın, tek boyutlu duygularının içinde tutunacağı hiç bir yer kalmamışken asla kimsesizlikten söz etme..İstiklal caddesini herkesten hızlı yürüyerek, gördüğün insan tabelalarının hep en ıssız kısımlarına bakarak, cadde sonunda düşüncelerinin sahipsiz caniliğini sonlandıramazsın. Oyalamak istediğin kıvılcım isteklerini bastıramayacak kadar insansın çünkü..

9 Ekim 2010

Kafa Notları: Yağmur Düşünceleri

Sancılı kalp dokunuşlarının parlak mutluluklar arasındaki utangaç bedenleriz biz. Sevilmeye tahammül edemeyip sistem boşluklarından aşka küfrederiz. Geceleri yarım açtığımız avuçlarımıza koyarız umutlarımızı. Herşeyin tersine inanıp, bütün gerçeklerden nefret ederiz. Eskiyi çok severiz.. Geleceği yaşayıp geçmiş yapmayı da çok severiz. Çok hızlı döneriz ama hep aynı noktaya bakıp, göremediklerimizin olmadığına inanıp, kendimize değil hayata at gözlüğü takarız.. Bazen yağmuru severken, yanımızdan geçen arabanın sıçrattığı sudan da nefret ederiz. Damarlarımıza çelişki yuvaları yapıp, dünyanın düzenine doz aşımıyla dayanıp, çıkıp gitmeyi bekliyoruz o kapıdan..Kimsesiz bir istek var içimizde ateşlenen, dönüp bakabilmek ve gülümseyebilmek.. Dileneceğin zamandan aldığın karşılıksız pişmanlığın darmadağan ettiği, her şeyin başladığı yerdesin. Hadi!! Bütün hayatın boyunca hesapla o adımı ve bırak kendini boşluk sandığın varlığın en ıssız köşelerine.. Sanırım yalnızsın ama korkma tüm yalnızlar beraber ölür..

Sevgilime;
her yağmurda sen ıslatıyorsun bedenimi..

4 Ekim 2010

Kalp Notları: Sen ve Ben

Ne çok bakmıştım o telefona,  ne çok sıkmıştım ellerimle. Bir tek titreşim ( ben titreşimde kullanırım hep) bir tek mesaj için saatlerce beklediğimi bilirim. Yine yoğun bir haftanın bitkinliğini üstüme almış, üşümemek için hafta sonunun boş saatlerine sarılmış orta seviye motivasyonumla odama döndüm. İlk işim üstümde ne varsa ( para, telefon, saat ..) çıkarıp çekmeyeceğe koymak olur. Telefonumu çıkartıp yerine koyarken yanlışlıkla bir tuşuna bastım ve bir cevapsız arama yazısı gözüme çarptı. Onla tanıştığımdan beri bütün telefon hareketlerinin ondan geldiğini sanıyorum. Bu yüzden bankalarla ve turkcell in gönderdiği mesajlara acaip kılım. Kısacık sürede bedenime gerekli umudu yükleyerek, beynimden gelen saçmalama artık sinyalleri arasında baktım kim aradığına. Evet oydu.. Aramıştı, zihnim sabah programı sunucuları gibi aynı anda iki zıt soruyu sorarak işini sansa birakmayan çok bilmiş bir edayla yanıma yaklaşırken. Seyirciler arasından merak kendini belli etmeyi unutmadı. Aradığında dersteydim ve bu yüzden ciddi bir tripten kurtulmuştum, geriye sadece soru işaretlerimi tatmin etmek kalıyordu. Akşam konuşma sansımız olduğunda, ilk yazdığı şeyin “canım” ile başlıyor olması ve sonrasında ses tonundaki albeni, tek yöndeki bekleyişimin sabır taşlarıma işlenmiş en güzel motifi oldu.  Zira sabrın sonu selamet lafını ağzımda gevelemekten bıkmış birkaç kelimem, bir daha  aynı cümlede bulunmak istemiyor. Sonrasında harika bir konuşma geçirdik, sesini, gülüşünü kısacası onu hissetmeyi öyle çok özlemişimki, yıllarını denizde geçirmiş bir kaptanın, ufuk çizgisine işlediği hayali çiftler gibiydik.. Küçücük bir çocuk doğdu o gün, geceleri erkek, zamanın namlusunda ürkek ve sana olan aşkıyla herşeyden gerçek..
Yalnız kalmayı, kendimle başbaşa olmayı çok severim. Düşüncelere, hayallere boğarım kendimi,  eline dünyası oyuncak olarak verilmiş küçük çocuklar gibi döner dururum kendi varlığım altında. Bazen kaldırır kafamı bakarım etrafıma, çiftler görürüm, bir bedende saklanmış küçücük umutlar gibi ışık saçarak dolaşırlar. Bazen bir çay bahçesinde boğaza karşı içtiğim kahvenin sıcaklığına usulca yerleştiririm seni. Yalnızlığımın doğurduğu babasız isteklerimin kimliği belirsiz insanlarca kaçırılmasından korksamda, fidye olarak aşkımı isteyen bir kadının asiliğinde sonlandırırım hayallerimi. Çok uzun zamandır bana abilik yapan mantığım sayesinde koruduğum ilklerimi, bir babanne sandığının, işlemeli kumaşları arasından yadigar olarak çıkarmaktayım. Ruhumu teninde gezdirirken, huzur tutmuş dudaklarına ilk öpücüğü kondurma hayaliyle besliyorum kalbimi ve uzun yürüyüşlerimin adım aralıklarında ezberliyorum o melek yüzünü..
Gözlerinde kayboldukça, keşfedilmemiş satırlarda buluyorum seni. Her kelimemde borçlu olduğum sana, sayfalar dolusu aşk romanı yazmak istiyor hislerim. Yalnız yaşamımın dönüm noktasını, tutarsız centilmenliğime sığdararak,  aramızdaki sevginin önsözünü yazmak istiyor parmaklarım. Yıllara böldüğüm sayfaların rutubet kokusunda, siyah bir mürekkeb ile karalıyorum son satırlarımı;

Sen..birlikte hayat yazacağım kadın,
seni seviyorum..

2 Ekim 2010

Kafa Notları: Köşe Bulmaca

“Kuru sonbahar yapraklarına dokunu­­yor ellerim, sen her yerimdesin..”

Güne uyanmak bu aralar eziyetten öte kuruntulu yıpranışlar barındırıyor. Bilerek alarmı yarım saat erkene kuruyorum, çünkü uyanınca bedenim benden dakikalarca uyku dileniyor. Gerçi haklıda, günde ortalama 5 saat uyuyan bir zihniyetin beden parçalarını oluşturduğundan, yetmiyor ona da. Hafta içi her sabah 08.30 da başlayan derslerim sayesinde, memur zihniyetinde lanet okuyorum hayata. Ufak dokunuşlar barınıyor kabuk tutmuş yalnızlığımın altında. Yer yer utangaç kızarıklıklar var kafamda, kaşıyınca şişip kanıyorlar.. Bilmediğin bir cemberin içinde, pürüzsüz görünen herşeyin kirli geçmişine bakarak uzaklaşıyorum kendimden. Çok istenilen ile az bulunan arasındaki inahet kardeşliğine bir dönek bulup ikisinide yerle bir edebilecek tanıdık insanlar bakınıyorum çevremde. Fakat  arka odadaki hararetli tartışma, henüz müşterilerin kulağına gitmedi. Birbirimize fırlattığımız sevgi artıklarından, isabet  gören kalp atışlarıma, biraz tutarsızlık katarak, sahte bir diklikte devam ediyorum hayatıma.
Uyku bana yanaştıkça bende kafeinle daha yakın arkadaş oluyorum. Perşembe günü derste uyumamak adına 2 bardak kahve bir de expresso içerek, gün içerinde dengesizlik ve sakarlık vukuatlarını maksimuma çıkarmayı başardım, dikkat dağınıklığı da cabası zaten. Sanırım ben uyanık olmayı sevdiğim kadar yaşarken dalgın olmayıda seviyorum. Hayatın şeritlerinde takılıp, sabitliğiyle baş döndüren ufacık düşence boşlukları, bu aralar yüzümü güldüren şeyler.. Aa birde bugun metroda koca koca 1313 sayısını görünce ufak bir tebessüm oluştu bende. !3 sayısıyla garip bir bağ var aramda. Ne zaman görsem, duysam, kullansam mutlu olurum. Öyle ki imzamın içine bile yerleştirmeyi başardım. Hayatımda böyle gizemli mutluluklar olması, çok fazla detay kurcalayan biri için akşamüstü çay molaları gibidir. Yinede bir yerlerde kaybolmalıyım diye kendimi söylenip bulutmu bir istanbul da üşümüyorum diye önüme gelene küfrediyorum..
Bugün son dersimin bitimiyle beraber, çocuklar gibi sevinen ruhum, gümüşsuyunun kasvetli binaları arasında kendini durgunluk sınırlarına getirerek, kalbimden ayaklarıma doğru ağırlaşan bir bedeni metabolizmasına kabul ettirdi. Sonra birden sonbahar da olduğumuz aklıma geldi, birden ağaç aramaya başladım, buldumda.. sonra kuru sonbahar yaprakları bakındım ve kocaman bir tane gördüm. Avucumun içine aldım, yavaşca sıktım ve ufalamaya başladım onu. Elimden düşen yaprak parçalarının yere çarpışını, duygusal bir şarkıya iliştirip yine ufak bir ev yapmıştım kendime,  yaprak bittiğinde elimi yavaşca yüzüme yaklaştırdım ve kokladım.. evet müthiş bir kokusu vardır sonbahar yapraklarının.. Her saniyesinde onu içime çekiyor gibi kokaladım ve mırıldandım,


Kuru sonbahar yapraklarına dokunuyor ellerim, sen her yerimdesin..


Coldplay - Trouble


I AM YOUR MAN


If you want a lover
I'll do anything you ask me to
And if you want another kind of love
I'll wear a mask for you
If you want a partner
Take my hand
Or if you want to strike me down in anger
Here I stand
I'm your man

If you want a boxer
I will step into the ring for you
And if you want a doctor
I'll examine every inch of you
If you want a driver
Climb inside
Or if you want to take me for a ride
You know you can
I'm your man

Ah, the moon's too bright
The chain's too tight
The beast won't go to sleep
I've been runnin' through, these promises to you
That I made and I could not keep
Ah but a man never got a woman back
Not by beggin' on his knees
Or I'd crawl to you baby
And I'd fall at your feet
And I'd howl at your beauty
Like a dog in heat
And I'd claw at your heart
And I'd tear at your sheet
I'd say please
I'm your man

And if you've got to sleep
A moment on the road
I will steer for you
And if you want to work the street alone
I'll disappear for you
If you want a father for your child
Or only wanna walk with me a while
Across the sand
I'm your man

If you want a lover
I'll do anything you ask me to
And if you want another kind of love

Hızımı alamadım

Related Posts with Thumbnails