8 Kasım 2010

Kafa Notları: İstanbul da Sonbahar

Ne zamandır yazı yazamıyorum, itiraf etmeliyim blog a bile bakmaya vaktim olmuyor. Yazın ne güzel iki günde bir üç günde bir yazardım. Açıkcası deli gibi özledim o zamanları. Yazı yazmanın değişik etkileri var üzerimde. Karlı havada bıraktığımız izler gibi  dönüp baktığımızda ne kadar yürüdüğümüzü gösteren.. nereden nereye gittiğimizi zihnimize kazımak gibi.. Aslında defter aralarına sağa sola karalanmış o kadar yazı var ki ara ara beni yakalayıp kalemime emir yağdıran kafa notları, hiçbirini ne toparlayabilirim ne de bir daha yazabilirim.. Kimsesiz yazılardır onlar, dakikalar boşaltırken hayatını, sen telaşla karalamaya başlarsın, ne yetişebilirsin ne de geç kalırsın, açarsın gözlerini bakarsın etrafa ve yeniden dalarsın hayata. Arabayı sağa çekmek gibidir yazmak.. orada kimse dokunamaz sana,  yanından hızla gecen arabaların seslerini duyarsın, beden yüklersin her tarafına, hafifçe parmağın kayar radyonun düğmesine, ne çıkarsa dinleyeceğim diye inatlaşırsın kendinle, ilk başta beğenmezsin fakat sonra insan sesini özlediğin için dinlersin.. Dimdik bakarsın karşına hiç kaçırmazsın gözlerini, bozuk anten gibidir hatıralar, yerinden oynatmadıkça net görüntüyü veremezler.. Bir elin halen direksiyondadır, zihninde kalan sönük "kontrol bende hala" kabadayılığının en belirgin izidir. İşte böyle birşeydir yazmak. Bugün yazdıklarımda da öyleydi..
Neden her sonbahar üşüyorum? ya da yapraklarını dökerken ilkbahara dua eden ağaçlar mıdır beni kıskandıran? Her zaman sevmişimdir kalabalık arasında yok olabilmeyi tıbkı suan yüzlerce kişinin ders arasına çıktığı avluda en soğuk ve en yalnız taşı bulup, kendimde kalem oynatabilme cesareti  bulmam gibi..İstanbul da olanlar bilir. Tam bir sonbahar havası var bugün. Herşey gri ve  sarı arasında gidip gelmekte, kararsızlık hafif kasvet de getirmiş yanında. Bulutlar küçük çocuklar gibi mızmızcılık yapıp bütün gökyüzünü kaplamışlar. Böyle zamanlarda grinin cansızlığına bürünüp sarararak romantizme bulaşmak isterdim. Bugün farklı ama.. yine bir duvar dibi yine en soğuk taşın üstünde fakat bir başka renk var bedenimde sıkışan. Burada olsan okul çıkışı sahile giderdik, denize hiç bakmazdık. Bu aralar aram iyi değil maviyle. Canını sıyırmış ihtiyar bir bank bulurduk..Deli gibi üşüyeceğimizi bile bile otururduk. Sadece gözlerine, göz bebeklerimize bakardık. Korkardık.. isterdik..kaçardık ama hep aynı yerde parmaklarının parmaklarıma değdiği yerde tekrar yakalardık birbirimizi.. Bütün gün aklımdan bunu geçirdim fakat yine yalnızım ve yine yalnızım diyebilecek kadar yalnız olmaktan nefret etmekteyim.. Sizi demi kandırdılar yalnızlık paylaştıkça azalır diye? Yalnızlık paylaştıkça daha derinlere iner daha da büyür içinde, göstermez pek kendini, bilir en korumasız anda ona sarılacağını.. Hazır akşamüstü sarısı üzerimdeyken şu yosunlu duvarlara ufak izler bırakmalı değil mi? Tam bu sırada richie sambora dan who ı am çalması pek hoş olmadı ama olsun. Şarkılar böyle cuk oturunca daha bir güzel oluyor.

Bugün bunları yazmışım defterin bir kenarına, vaktim olursa hep yazarım diye sıkıştırıp duruyorum sayfa aralarına. Bana verdiği en güzel şey geceleri beraber uyumamızdı. Bu gece bunun elimden alındığını hissediyorum. Umarım döner dururken sevgimiz, bir ağacın dalına takılan en güzel uçurtma kadar uzaklaşmazsın benden..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

my cracks

Hızımı alamadım

Related Posts with Thumbnails