14 Eylül 2010

Kafa Notları: Şişli Etfal

Birileri şuursuzca yatağında dönüyordu. Bir eli yine çarşafı sıkıca kavramış, azıcık daha uzansa dokunacakmış gibi. Saçları yağlanmış, düzensizce şekil almışlar, hani şu suyla yatırıp düzeltmeye çalıştıklarımızdan. Nefesi düzensiz, rüyanın en tatsız yerine denk geldim sanırım. Neyse yavaş yavaş gözlerini açıyor. Günaydın bana..

Güne yatakta uyuşuk kediler gibi başlamayalı uzun zaman olmuştu. Kimse olmayınca evde biraz pikenin ucu biraz yastığın köşesiyle, bir saatten fazladır şımarıklığımla sevişiyorum.   Yataktan aşağıya ayaklarımı sallandırınca aklıma hep banyoya gitme fikri gelir. Çıplak ayaklarımın fayans üzerine bıraktığı yapışık çekicilik, sabah mamurluğunda keyfimi daha da artırıyor. Böyle bir zamanda hep bir el vardır, saçlarımı karıştıracak, durum değerlendirmesi yapacak. Odama geri döndüğümde hemen (lisa ekdahl - vem vet) parçasını açarak tavandaki belirsiz beyazlığa doğru  minik gülücükler bıraktım. Mutfağa doğru keyifli adımlarla yol alırken acaba ne yapsam diye düşündüm. Sonrasında çok fazla özenmeden klasik bir türk kahvaltısı yaptım ve evden çıktım. Dolmuş beklerken gördüğüm iki kimsesiz inek, ( biri sütaş reklamından kaçmış olabilir ) evet ciddiyim başlarında hiç kimse yoktu. Sabah sporundan dönen yaşlı bir çift gibiydiler. Günümüz istiklal caddesinde dinozorların tur atması gibi bir tat bıraktılar üzerimde. Çetrefilli yollardan ulaşılan taksim ve sonrasında kimsesiz bir levent evinin verdiği hüsranı, açlık duygusuyla bastırarak Şişli Etfal in yolunu tuttuk. Binayı ilk gördüğümde içimden ne büyük bir cansızlık diye geçirdim. Osmanbey in olanca yoğunluğunun arasında saklanmış, insan ruhunun umutsuz salınımları eşliğinde parlayan, soğuk, gri bina..

Ziyaretçi girişinden binaya girdiğimde. Gözüme ilk duvarlar çarptı. Çok soluktular, sanki yıllarca nefes almaktan yorulmuşlar gibi, çok acı çekmişler, çok acı görmüşler.. Ama duvarlar insan siluetleri arasında kalan bir fondu sadece, önündeki tabloda ise canlı bedenler oynuyordu. Belki tarihin en hüzünlü, en dramatik oyunuydu bu.. Koridorlar arasında hızla ilerlerken hafif başımı çevirdiğimde gördüğüm doktor kuyruğu, insan direncinin umutsuzluğa karıştırılıp, çekilen acının sarı duvarlara yazılması kadar hayali ve hüzünlüydü.. Üst katlara çıktıkça azalan insan sayısı, onların yüzlerine bakmam için bana gerekli cesareti sağladı. Gözlerinde hep en olumsuz durumun bulanıklığı var, ayakları saatlerce beklemekten usanmış yerlere kapanmakta, kolları ise başka birine sarılamayacak kadar korkak ve güçsüz.. Yoğun bakım ünitesinde çok fazla umut dolaşmıyor, hemşireler, hasta yakınları sadece cevap istiyorlar ya da dileniyorlar.. Bir tek bakış, bir derin nefes ve ufacık bir gülümseme için dileniyorlar.. Yoğum bakım ünitesinin kapıları genelde kapalı ama hastayı uzaktan görmek için 15-20 saniyeliğine açtıklarında, orada olan altı hastanın hepsine tek tek bakma fırsatı buldum.  Kim bilir gün ışığının o göz kamaştıran ıssızlığında, beyinlerindeki son şuur damlalarını kullanarak, sevdiklerini bir daha görebilmeyi diliyorlardır. Kapılar kapanırken sanki ölümle yaşam arasındaki çizginin şimdilik doğru tarafındaymışım gibi hissettim. Hastaneden ayrılırken geri dönüp bakmadım, hiçbir insanın yüzüne de bakamadım sadece kaçtım..


Bugün bir kez daha fark edildi yapışkan gerçekler, yine her zaman ki gibi izler bıraktı, izler sildi tek başına..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

my cracks

Hızımı alamadım

Related Posts with Thumbnails