18 Eylül 2010

Kalp Notları: Dikenlerin İçinden

Bu zamana kadar kurduğum cümlelere tekrar bakardım, çok düşünürdüm, tamam kendimi yazardım ama yine etrafa,  okuyanlara ne bileyim dikkat ederdim işte ama bu gece aşkın kutsadığı o hançer öyle derinlere indi ki. Düşüncelerimin en ufak bir hassasiyete dahi tahammülü yok.  Çok bahsettim bu zamana kadar düşüncelerimden, onların sapkınlıklarını anlattım, onların nasıl hayatımı delik deşik edebildiklerinden bahsettim. Fakat hiçbir zaman, kamaşan gözlerime vuran ışığın, duygularıma verdiği geçici körlükten bahsetmedim.. Bunun geçici kelimesini hakekmesinin tek bir sebebi var nefes alıyor olmam. Şu an bu bedeni ayakta tutuyorsam, yutuyorum demektir. Fakat aşk acısıyla yenen sevgi, senin hayvan sandığın insanların ağzında geviş getirmek gibidir. Yutarsın  geri gelir yine yutarsın ve yine geri gelir. Nasıl bir tat bilir misin? Tam kusacakmış gibi olup ağzına gelen o azıcık sıvı gibi. Kendi içindeki sıvının seni lanetlemesi gibi, hislerine attığın kurşunun seni tam kalbinin ortasından vurması gibi.. Yazdıklarımın, yazacaklarımın aslında hiçbir tarifi yok. Bu gece ki şirretliğinin sömürgesinde acıya kalem tutanın, gözünü yıldızlara değil, o hiçbir zaman kafasını kapatmayan yastığın yoksulluğana açması gibi. Ne gördüğündür dünya ne de düşündüğün.. İçine koyduğun boş inanışlarla, bir ömür, kaderinin sergisinde bilmediğin varlıklar tarafından yapılmış resimlere, çocukca anlamlar yükleyip kendi oyun bahçende kendi yokluğuna ağlamaktır yaptığın. Herkesin aklına gelir ”ben şunu istersem yaparım, bu yanlış bişe ama yapabilirim benim buna gücüm var” diye. Bunu herkes düşünür dimi? En  sapkın, en cani düşünceler bile gelir insanın aklına. Fakat bir çoğunun durakladığında kendisine sorduğu bir soru vardır. Belki ömrü boyunca sürekli sorduğu bir sorudur o ama hiçbir zaman bu şekilde cevap olmak istemediğidir o soru. Kimseyi sevmeden bu dünyada yaşabilirsiniz, emin olun yaşarsınız bir şekilde. Zaten içinizde yalnız olmadığınızı anlarsınız, birileri bizi her durumda yaşama itmek için dizayn etmiş. Onun amacı nefes aldığımız sürece işlemekte. Ama aynanın karşına geçtiğinde gece uyutamadıysan düşüncelerini, yalnızlığınla gizlice seviştikten sonra almayı unutmuşsan ertesi gün hapını, o zaman içinde seni döller kendine nefret.  Parazittir, o büyürken sen küçülürsün. Durduramazsın onu, hergün kemirir her gün daha iştahlı bitirir seni. Sen, o zaman yaşamak istemezsin ve yaşamayazsında.. Ta ki.. Her hücreni tek tek, kanaya kanaya, doğmamış yoksulluğuna kürtaj yapana kadar..  Bu hayatta yeniden doğmak diye bir şey yok. Ruhun zaten hiç doğmamıştı, bedenin sadece zamanını bekledi. Sen doğarken başında hep birileri vardı, zamana sus ve sessizce işle emri veren, sen her tökezlediğinde o sadece de gülümsedi, sen her bilincini uyuşturduğunda o sadece saniyeleri saydı. O hiç durmayacak, durmadıkça hiç kimse yeniden doğamayacak ve kimse bunu yediremediği için kendine, doğmak istediğini aklının bir ucuna getirmeye bile cesaret edemeyecek. Kaçacak, uzaklaşmaya çalışıcak. Her gördüğü köylüye yeni dağlar soracak ama kalp atışlarının yuvarlak olduğunu, attığı her adımda başlangıcına yaklaştığını hiçbir zaman anlamayacak.. Üşüyen ayaklarım var bu gece, aslında onlar uzun zamandır üşüyorlar. Demiri ısıtmak gibi bu, kor duygularımın yerini buzul hiçliğim alıyor sadece.. Diken diken olmuş tüylerim var, korkumun bir bedelini ödemek için fedakar oldukları kalbe lanet etseler bile dimdik ayaktalar. Saatlerce aynı şekilde oturduğumdan ağıran eklemlerim var, onlar uyuşturduğun dengemin gazileri.. Kafamı taşıyamayan boynum var, eklediği her düşünceyle kendi çaresizliğini tokatlayan bir şizofrenle evli.. Kolumdan hiç çıkarmadğım bir bilekliğim var, kokumun sindiği her yerinde, seni hakettiğine inanan. Buruşuk mor bir havlum var, soğuk duşlarımda anne kucağı gibi beni saran. Ellerim, parmaklarım var, gökyüzene bakarken içime tohumlayan ilk çiceğin, son kökleri onlar. Ve bir kalbim var benim, ağzına kadar senle doldurduğum, şehrin suyuna, istanbul un suyuna zehir katacak kadar zalim olduğun, bir sen var onda. Geceyi yırtan nefesine kendini feda edecek yoksulluğum var içinde.. Ağzına kadar dolduğunda ebesine kadar sövdüğüm, göremediğimde büyüklüğüne tutunduğum ruhum var içinde..  Her bir boşluğa bıraktığın korkunla, anarken duraksadığın adımla, bakınca ağlayacağın yüzümle ve bunları okurken sıkışan kalbinle başbasasın artık, tıbkı istediğin gibi..
Ben çıldırmış kalbime beden bulamazken, titreyen sesimi ısıtıcak bir kıvılıcıma bile yalvaracakken, bana dün gece bir erkekle neler yaptığını anlattın. Amacın içindeki beni öldürmekti, o da bir canlıydı, en güçlü silahla, ihanetle vurmak istedin. Vurdun da ben yaptım diyen çocukların aptalca cesareti vardı sesinde, bu yüzden titremedi bu yüzden yavaş yavaş bastıra bastıra söyledin yaptığını. Unuttun ama, yine diğerleri gibi sandın fakat gene yanıldın, yanılabileceğini de biliyordun, bu sefer daha da büyük bir silahı kullandın, kendine zarar verdiğini söyledin. Yine titremedi sesin, o kadar emindin ki beni öldüreceğine. Açıkca söylemeliyim nerdeyse başaracaktın.. Senin kılına gelen zarara dayanamadığımı adın gibi biliyordun. Ama ölmedim bizim için yaşamalıydım ve yaşadım. Şuan bu satırları yazıyorsam bu geceyi bitirebilmem için bir umut var demektir. Ne demiş Nietzsche beni öldürmeyen acı güçlendirir.. Bu sabah bulutların arasından güneş doğuracak beni, perdeni açtığında direk karşında olacağım, daha güçlü  ve daha fazla içinde..


Şimdilik hoşça kal Elenore..


Kaleb - Kirajdice, Jabandice

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

my cracks

Hızımı alamadım

Related Posts with Thumbnails