27 Eylül 2010

Kafa Notları: Duyusuz

Titreyen ellerimde dolaşan birkaç karıncanın dokunuşları arasındaki hisli ve gıdıklayıcı yaşamımı saatlerce izler oldum bugünlerde. Aradığımın karşılığını alamamak gibi bir problem var giysi dolabımda. Daha çok bir gözüm uykuya cilve yaparken yarı ayarttığım beynimle elbise seçmek sabahın köründe.. Karar verecek ne çok şey var derken yerinde saydığının farkına varmak, ayaklarının çıplak durğunda, kendine birkaç soru sorup amaçı sapıtmak aslında yaptığım. Genelde elim enseme doğru gider, beynime kurmalı saat muamelesi yaparım, kaşıdıkça, karıştırdıkça birşeyler bulacakmışın gibi.. Zaman daraldıkça, seçeneklerde azalır. Beğenerek aldıklarının arasında giyip eskitlerin de vardır. Anılarıma sığınmalı yoksa isteklerinin masumluğuna aldanıp güne bir adım mahçup mu başlamalı bilemem ama bu anlarda genelde bir elbiseyi elimde tutarım, 1 şise rakı bittiğinde bardağı tutar gibi. Çok dönence vardır sığınak gördüğün kapıların ardında. Açıları hesaplar, bir ışık düştüğünde üzerime, gökyüzünde ararım sebebini. Yüreğimin içine bakamayacak kadar küçüktür bedeni. Sadece ezberim oynar, sıkılan dudaklarım arasından. Kalın mavi bir perdenin aydınlığa olan düşmanlığından, zihne giren karanlıkların, hayata dönmek için daha derinlere ihtihar etmesidir trajediye ayak uydurmak. Hiç istemeden, görmediğin bir sabahda üç beş belkinin arasında kirlettiğim sayfaların kokusuna dayanamayıp, odamdan kaçışlarım var ara sıra..
İçtiğin son yudumu, azıcık eğdiğin boynunla, birkaç cümle mırıldandın, nasıl duyabilirim ki seni ağzındaki ben olduktan sonra.. Ruhsal dönemeçlerinde hep seni yoldan çıkaran tabelalar gibi gördün beni. İşaretime bakmadan kalıplarımla sorguladın beni, yerimden çıkacağımı bilerek hep yok etmekle tehtin ettin beni. Sabitliğimden sikayetçi oldun, arada kötü bir şöför olduğunu da düşünüyordun ama bu senin şucun değildi. İstediğin insan üstü şeyleri  yakalarımıza iliştirip hayatlarına geri yollamak istedin. Peki yanağından süzülen yaş nedendi? Ağlıyormusun yoksa? Ne çok sakladın dimi içindekilerini ve ne çok korktun.. Eskiden beraber korkardık.. sesini duydukça, sen konuştukça azalırdı herşey, sadece seni verirdi hayat bana sadece seni.. Kendini benden çalarak, itaat etmediğin kaderin kabadayılığına en büyük hizmeti verdin. Her seferinde seni senden istemek, kalbime anlatamadığım bir yüzsüzlük olsada, ezilen siyah üzümler gibi hep şarap olmayı hayal ettik.. Bana muhattap bıraktığın kimsesizliğinle kafa tutuyorsun içimdeki sevgiye. Hayatının arasına şıkıştırdığın kitap ayıracı oldum, en sevdiğin sayfalarındım, yırtıp almak istemezdim ama defalarca kapatırdın yüzüme, rutubet kokan basit eskizli kapakları.. Beni her zaman yerinde bulmaya o kadar alıştınki, gittiğimi düşündüğünde usulca, yavaş yavaş bakardın bana. Kımıldadığın en ince dalın üstünce, sevdiğin meyveye feda etmek gibi hayatını..Bu sabah göremedin ya da görmemeyi diliyordun ama yine bıraktığım yerdeydim. Sen çift canınla başka bir erkeğe ağlarken bir gözünle hep bana baktın gitmiş mi diye. Aniden bastıran yağmurdaki yavaş adımlı sabrımla sadece olanları izliyordum.. Aramıza daha ne kadar çok şey koyabileceğini merak ediyordum sadece..
Hislerimi sorgulayacak bir kontrol mekanizması barındırmam bu bedende, dışardan bakıp tükürdüğün bir kaldırım taşına, tüm minnet duygularını vermek kadar duyusuz bir durum bu..
Sokağın sonu ile başı arasındaki fark, halen aynı sokakta olduğun gerçeğinin yüz vermediği orospu bir yalandan ibarettir.. Bizi buna bulaştırma..




Ain't No Cure For Love




I loved you for a long, long time
I know this love is real
It don't matter how it all went wrong
That don't change the way I feel
And I can't believe that time's
Gonna heal this wound I'm speaking of
There ain't no cure,
There ain't no cure,
There ain't no cure for love

1 yorum:

my cracks

Hızımı alamadım

Related Posts with Thumbnails