16 Ağustos 2010

Kafa Notları: Ruhsal Oyunlar

Çeşitli kalıntılar arasında tozlu bir kitap bulsanız, acaba alıp içindekilere göz gezdirir misiniz? Bu sorunun cevabı benim için her zaman evettir. Çilingir düşünceleremi dünyanın her yanına salmışken bölesine gizem kokulu bir olayı nasıl ve neden es geçebilirim? Tabi böle bir kitap bulmadım ama yaşadıklarıma hayal dünyasından bir kapak lazımdı, çok zamanım olmadığından içindekiler sayfasından ilk gözüme çarpanı seçtim. Bir kaç gün önce kötü bir gece geçirdim. Korkmayın hasta falan olmadım sadece ruhum bir insan bedeninin altında azıcık ezildi. Fiziksel olarak insan acı çekerken mantık sınırlarında dolaşan düşüncelerden uzak olur genelde. Çoğu zaman boş şeyler ve refleksler bu nahoş balonun içini doldurur. Fakat ruhsal bir acı çektiğinizde beden ve zihin yavaşlar, düşünceler sapıkça her tarafa saldırır. İndirmenin sınırsız olduğu bir müzik sitesinde olduğunuzu düşünün önüne gelene tıklıyorsun. İşte tam böle bir durum neyse o anlarda zihin ve beden birbirine küser uzaklaşır, bedenin biraz önden yürür, sen biraz arkadan ve biraz yukarıdan onu takip edersin. Boyca uzun ve kibirli bir çocuk olmuşsundur, önündeki bedene lanetler yağdırmaktasın fakat çocuksun işte sürekli sorgulamakta, eşelemektesin bulunduğun ortamı. Evet ben de eşeledim. Açıkcası buna benzer bir durumla karşılaşmıştım bunu da açıklayacağım konuya döneyim şimdi. Ne mi oldu? Yerde şaçma sapan bir şekilde duran telefonun şarj aleti, o gece yaptığım konuşmanın en son şahidi, çekyatın üstünde duran kumanda ise o gece sağ elimin değdiği (konuşurken telefon sol elimdedir genelde) en son cansız madde olarak zihnimde belirsiz bir duygusal mana yükledi kendine. Bunu yapan kesinlikle uzun boylu kibirli çocuktu çünkü asıl bedenim çoktan kendi acısının çaresiz labirentleri arasında sağa sola toslamaya başlamıştır o sırada. Anı o kadar yavaş hissettiğinde insan algıları da tarifsiz bir hiperaktifliğe bürünüyor. Bazı şeyleri inanılmaz zorladığımın farkındayım. Yeni tutmuş bir yara kabuğunu koparmak istersiniz, canınız yanar ama ufak ufak devam edersiniz koparmaya. Tam olarak böyle bir şey bilinci yaşadığın zamanın içine sokuşturmak..

Gelelim insan ruhu bedenden biraz olsun uzaklaşabilir mi ve bu isteyerek yapılır mı sorusunun cevabına. Bence insan ruhu bedenden uzaklaşabilir hatta terk bile edebilir sizi. Henüz başıma gelmedi ama bir gün boş gözlerle sağa sola bakıyorsam anlayın ki tinsel olarak dul kalmışım. Peki bunu isteyince nasıl yaparız? Gürültülü veya sakin bir ortam fark etmez kendinize bir nokta seçin ve 360 derece etrafınızda ne var inceleyin sonra ellerinizi açın ve gözlerinizi kapatın zihniniz özgür olsun. Etrafındaki şeyleri düşünürken, hafif dokunuşlarla , sinsice duyguların, seni ruhunun süpürgesine bindirip, biraz uzaklaşmanı sağlayacak. Bir uyarı da yapayım. Çok uzun süre gözleriniz kapalı kalırsa zihniniz mızmızlanacak ve size ortamın algılarını tattırarak yere sertçe iniş yapmanızı sağlayacaktır. Benden söylemesi..

Bu yazıyı yazarken, kalbim de bir yandan böyle pembe pembe düşünceler, hayaller pompalıyor zihnime. Bunlardan birini az önce onunla paylaştım, sizinle de paylaşmak istiyorum. Yazı yazmayı sevenler ve kalbinde bir çocuk büyüten insanlar olarak, sevgilinizle beraber uyuduğunuz bir geceden sonra biraz erken uyanıp, hafif bir müzik eşliğinde( şu çalabilir ), sabah esintisinin ürpermişliği ile her nokta koyduğun cümleden sonra ona bakarak yazı yazmayı hayal ettim. Harika bir duygu..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

my cracks

Hızımı alamadım

Related Posts with Thumbnails