2 Ağustos 2010

Kafa Notları: İstanbul.


Depresif havaları seviyorum tıbkı bugün İstanbul da olduğu gibi. Böyle havaları hissetmenize en çok yardım eden şey rüzgardır. Rüzgarı da zaten bir tek o zaman severim. Beni serinlettiği için değil, içime girip beni titretebildiği için. Bir başka olur deniz, sanki hayat koca elleriyle bir tutam hüzün atmış ve büyük sözleriyle karıştırıyor gibi. İnsan aklının içine temiz hava pompalar bakıştığınız o kısa aralıklarda. Aslında yüzünüz hep ona dönük olsa da kalbinizin çarpan tarafı ya yerin dibine ya da göklere doğrudur. Zaten kendi seviyesinde olanlar hiçbir zaman memnun etmez insanoğlunu. Kalp atışlarının ona hissettirdiği dinamizm ona sabitlik hakkında düşmanca duygular beslemesine yol açtığı gibi maalesef yerin dibine girdiğinde de bozulan akışın onu beslediğini düşünecek kadar tek boyutlu bir bakış açısına sahip. Hatta bu sürükleyiş insan aklına alışkanlıkla nüfus ettiğinde kendisine hoş gelebilen bir cazibeye de sahip olabiliyor. Korkulmalı bence. Zira acı çekmek bir düzeni değiştirmek değil var olanın içine etmekten öteye gitmediğini düşünüyorum.

Yazarken zincirleme dürtülerle hareket etmeyi seviyorum. Olabildiğince serbest bırakılmış bir akışın, senin, bütün olarak gördüğünde ürktüğün her düşüncenin içine girip sen fark etmeden var olan tüm bağlantıları gözler önüne sermesine bayılıyorum. Ben sadece ipliğimi iğneme bağlıyorum ve gerisini ona bırakıyorum. Bugün yazıma İstanbul ile başlamamın bir nedeni var sanırım çünkü başımı ufak bir şekilde sağa çevirip görebileceğim gökyüzünü ayrılış gününe saklamam tesadüften öte olsa gerek. Aramızdaki sorunları çözdük gibi duruyor halen tutkuyla bağlıyım ona. Üstüne bastığım her parçasının altında müthiş bir gücü barındırdığı ve benim bu titreyen zemin üstünde bu gücü hissederek ayakta kalmaya çalışman bu tutkunun hiçbir zaman kaybolmamasına neden olacağını düşünüyorum. Bu kadar bilinmeyenin arasında kendini bilen bir problem olmak, harika bir duygu..

Şimdilerde başımı kaldırıp, karşıma bakabilmek için geçerli sebepler aramaktayım kendime. Şaraba benzeyen (elma-vişne suyu) içeceğim ile kim daha inatçı diye kendimize sorular sormaktayız. Galiba henüz başım eğikken görebildiklerime dayanabiliyorum. Bu yüzden açıyı dert etmeyip görebildiklerime odaklanmam lazım.

Buralarda olmayacağım 4-5 gün sadece bloglardaki yazıları okumaya fırsatım olur herhalde. Kendinize iyi bakın ve hoşça kalın..

4 yorum:

my cracks

Hızımı alamadım

Related Posts with Thumbnails